Onur Dikmeci
Her önemli medeniyet Akdeniz
coğrafyasında kurulmuştur. Tarih tekerrürden ibaret değildir
ancak belirli bir istikamette ilerlediği için gelecekte olayların
yorumlanmasında önemli bir veri kaynağını teşkil etmektedir. O
halde Akdeniz'in geçmişteki öneminin günümüz ve gelecektede
devam etmesi çok olasıdır. Zaten Doğu Akdeniz çevresinde enerji
arama faaliyetleri ve buna İtalya, Yunanistan, Mısır, İngiltere,
Türkiye, İsrail gibi ülkelerin müdahil olmaları coğrafyanın
öneminin yanında stratejik zorunluluk olduğunuda göstermektedir.
Özellikle Doğu Akdeniz coğrafyası enerji politikalarından ibaret
bir tanımlada anılamaz. Çünkü Akdeniz ülkelerindeki
istikrarsızlıklar tarihin soğuk savaş evresinde tasarlanan ancak
uygulanamayan Akdeniz Birliği projesinide gündeme getirmiştir ve
bu seçenek ilerleyen zaman diliminde daha çok anılacaktır.
Türkiye'nin bölgede bulunması ve bölgenin kültürel havzası
dahilinde olması zaten bu olaylara ilgi duymasının yanında
stratejik seçenekleri uygulamasını zorunlu kılmaktadır. Ancak
Türkiye, bu coğrafyada hakimiyetini kaybederse pekçok alanda
istikrarsızlık yaşayabilecek ve mevcut konumunda doğan
poatnsiyelini kullanamadığından ötürü önemli bir aktör olma
vasfını yitirebilecektir. Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'de üstünlük
iddiasını kaybetmesi durumunda hani olumsuzlukları
yaşayabileceğini başlıklar halinde inceleyebiliriz.
Türkiye Enerji Üssü Olabilme
Potansiyelini Yitirebilir Türkiye'nin konumu ve özellikle Neo
Osmanlı projesinin uygulandığı dönemde işlenen tezlerden birisi
de bir enerji üssü/HUB haline gelmesiydi. Gerçekten Hazar başta
olmak üzere, Irak kürt petrolü ve Akdeniz bölgesinde bulunan
doğalgaz Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılabilirse
Rusya'nın alternatifi yaratılacağı gibi Türkiye'nin ikili
konularda pazarlık payı yükselecekti. Fakat Neo Osmanlı
projesinin çökmesi Doğu Akdeniz'de Rum, İsrail ve Mısır'ın
doğlagaz arama çalışmaları ve mevcut doğalgazın Girit
üzerinden İtalya ve Avrupa'ya dağıtılma projesi/EASTMED
Türkiye'yi bypass etme projesi olarak uygulanmak istenmektedir.
İsrail, Irak, Mersin, Güney Kıbrıs'ın koordineli hareket
etmeleri, İpek Yolu projesinin deniz yolu güzergahının geçmediği
Türkiye'yi bir de enerji/deniz kombininde zora sokacaktır.
Türkiye Küresel Olaylardaki
Etkisini Yitirebilir Din tarım İmparatorlukları zamanında
politik icranın yönü genellikle devletin istekleri doğrultusunda
bu istekleride kimi zaman yönlendirebilen aristokrasi, seçkin zümre
ya da halkın katkılarıyla ortaya koyulurdu. Özellikle Westfalyan
sistemin oluşmasından sonra her topluluk bir ulus, her ulusa
devlet, her devletin tek meşru otorite olması ve her devletin kesin sınırları
bulunması gibi bir düzen oluşmuştu. Ancak endüstriyeleşme ve
bilgi teknolojilerininde yaygınlaşması özellikle 1970'lerden
itibaren daha az devlet kavramının gelişmesine yol açmıştır.
1978 Washington Mutabakatı'nın sağladığı ortam neo liberal
politikaların İngiltere başta Avrupa, Abd, Kanada, Türkiye ve Çin
gibi ülkelerde uygulanmasını kolaylaştıracaktır. Oldukça
kapalı bir görüntü sergileyen Çin o tarihten itibaren Abd'ne
gönderdiği yıllık ikibinden fazla öğrenciyle batı
kapitalizmiyle tam uyumlu bir strateji izleyeceğinin işaretini
vermiştir. Sovyetler Birliği'nin de dağılmasıyla dünya siyasi
kutup tanımında değişikliğe gidilmekle beraber siyaset ve devlet
yumuşak güç ile kamu diplomasisi kavramlarıyla anlamlı haline
geldi. Bütüncül tek bir toplum yaratma konusundaki bazı finansal
siyasal oligarkların telkinleri ve internetin sınır zaman mekan
kavramını flulaştırması yumuşak gücü akıllı güce, kamu
diplomasisini ise yeni kamu diplomasisi kavramına adeta evirdi
böylece devletlerin meşrutiyetleri devam etmekle birlikte bireyler,
teknoloji, medya, Uluslararası organizasyonlar ve sivil toplum
devletlerin egemenliklerini paylaştıkları en önemli aktörler
haline geldi. Devletler artık tebalarının rıza ve isteklerini
değil başka ülkeler ve coğrafyalardaki insanlarında kimi zaman
rızalarına başvurmak zorunda kalacaklardı. Çin'in Dünya Ticaret
Örgütü'ne üyeliği batı pazarını Çin mallarıyla doldururken,
2013'den itibaren Tek Kuşak Tek Yol projesi uygulamaya koyuldu.
Projenin en önemli ve ilk hattı Pekin Londra ayağını oluşturacak
olsada zamanla bütün ülkelerin entegre olacağı küresel bir
sosyal ekonomik sistemin inşa edileceği bir evreye girildi.
Projenin destekçileri ve muhalifleri, sınırların inceldiği,
siyasetin kabuk değiştirdiği düzlemde eski siyasal sorunları
gündeme getirme onarma stratejilerini uyguladıkları gibi yeni
sorunlarında icat edilmesi kaçınılmaz oldu. Buna göre şimdilik
21 trilyon dolarlık projenin kara, demir ve deniz ağları ile
desteklenmesi oldukça ciddi bir istekle uygulandığını
göstermektedir. Tabiki bu denli büyük maliyetli yeni bir sistemin
önemli noktalarında sorunların olması kaçınılmazdı fakat bu,
küresel dünyada coğrafyanın ve siyasetin ne kadar bir bütün
olduğuda düşünüldüğünde bir bölgedeki sorunun alında diğer
bölgeyle bağlantılı olduğunu ya da tetikleyeceğini unutulmadığı
sürece anlamlıydı. Buna göre yakın geçmişten itibaren Kuzey
Kore Güney Kore gerilimi akabinde aynı masaya oturmaları,
Japonya'nın sınırları dışında faaliyet göstermesi, Myanmar,
Kaşgar ve Belucistan bölgelerindeki sorunlar, Abd donanmasının
uzak denizlerde etkinliğinin artması, Çin'in Vietnam ve Filipinler
ile olan ada adacık sorunları ile İran'da meydana gelen lokal
nitelikli ayaklanmalar, Barzani referandumu, 15 Temmuz 2016
kalkışması, Mısır olayları, Suriye iç savaşı, Kudüs kararı,
Kıbrıs konusundaki istekler bir bütündür. Hulasa Güney Çin
denizinden itibaren yaşanan gelişmeler Akdeniz'den ve Doğu
Akdeniz'den bağımsız düşünülemez. Türkiye'nin Doğu
Akdeniz'de etkinliğini yitirmesi domino etkisiyle Süveyş,
Kızıldeniz, Güney Çin boyunca zayıflamasına yol açacağından
yeni proje İpek Yolu'nda kilit ülke konumunda bulunmasına rağmen
potansiyelini ortaya koyamamasına yol açacaktır.
Türkiye Deniz Hava Uzay Ekolünün
Tasfiye Edildiği Karacı Bir Devlet Haline Getirilebilinir
Jeopolitik kavramın kuramsallaşmasınının yanında devletler
tarafından uygulanmaya koyulması hakimiyet sahalarını değiştirdi.
Bu kuramlar arasında gösterilen ve Alfred Thayer Mahan'ın
kurguladığı Deniz Egemenliği denizlerden yalnızca askeri güç
olarak yararlanılmaması ekonomik ve sosyal kavramlarında deniz
odaklı olması gerektiğini izah eder. Bu stratejiyi sırasıyla
uygulayan Britanya ve Abd dünya denizlerindeki egemenlikleri ile
intikal ve ticaret liderliklerini de pekiştirmişler ve lider ülkeler
haline gelmişlerdir. Denizcilik Türkiye içinde önemlidir çünkü
jeopolitik olarak Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili
olduğu gibi Kuzey Kıbrıs ve Hatay Doğu Akdeniz'de önemli bir
hakimiyet alanına Türkiye lehine olanak tanımaktadır. Her ne
kadar Prusya ekolüne dayalı karacı bir sistem benimsense de zamanla
Deniz Harp Akademisi'nin kurulması, deniz müfredatının
geliştirilmesi ve 1974'den sonra gerçekleştirilmek istenen sanayi
atılımı önemli bir avantaj sağlamış fakat 1980'lerden itibaren
Deniz Harp Okulu'nda Uluslararası İlişkiler bölümünün
kaldırılması ve Donanma Vakfı'nın kapatılması elitist karacı
ekolün güvenlik konsepti ve rotasına hakim olacağının
işaretlerini vermiştir. Milli gemi ve denizaltı yapım
aşamalarının illegal terör örgütlerinin operasyonları
neticesinde akamete uğratılma teşebbüsleri son zamanlarda ileri
savunma atılımı sayesinde aşılmaya başlanmıştır. Aslında
lobilerin Türkiye nezdinde tasarladıkları model deniz hava ve uzay
gücünden arındırılmış buna mukabil kara kuvvetleri oldukça
öne çıkarılmasının yanında karargahının Ankara'dan taşınması
ile oluşturulması muhtemel ortadoğu ordusu ie koordineli bir
yapıya dönüştürülmesidir. Tek başına deniz gücü ve
stratejisi de tek yönlü bir girişimdir ve Türkiye gibi önemli
mevkide bulunan ülke için ulusal stratejiyi tek başına
karşılamakta yetersizdir ancak çok yönlü güvenlik stratejisi
içinde bulunması gereken faktörlerden biridir. Doğu Akdeniz
hakimiyetinin kaybedilmesi kademeli olarak deniz hava uzay
çizgisinden uzak karacı Türkiye'yi var edecektir.
Türkiye'de ki Milliyetçilik
Lobiler Nezdinde Yeniden Kurgulanmak İçin Kullanılabilir
Dünya'da yükselen milliyetçiliğin yansımasının yaşandığı
ülkelerden biri Türkiye'dir. Türkiye'de siyaset ve sosyal zeminde
yükselen milliyetçilik dışlayıcılık ve ırkçılıktan uzak,
duygusal ve reaksiyoner bir kapsamı ihtiva etmektedir. Buna göre
Türkiye'nin jeopolitik kaybı ya da Kuzey Kıbrıs gibi vatan
parçasında milliyetçi tahayyülün istediği karşılığı
bulamaması milliyetçiliğide zorlu bir sınav sürecine sokacaktır.
Buna göre;
-Türk Milliyetçiliğindeki
kırgınlığın etkisiyle Türkiye içinde dönebilir.
-Türk Milliyetçiliği daha da
yükselebilir. Bunun karşısında diğer etnik gruplarda da
milliyetçiliği yükseltmek isteyecek hakim grupların tezleri
uyarınca kaos stratejisi uygulamaya koyılabilir.
-Türk Milliyetçiliği yeniden
tanımlanmak durumunda kalabilir.
Türkiye'nin Kıbrıs ve Doğu
Akdeniz'de hakimiyetini yitirebilmesi olasılığı şüphesiz burada
bahsedilmeyen başka neticelerede yol açabilir. Seçeneklerin daha
da çeşitlendirilmesi muhemeldir. Fakat Türkiye'nin ''Hayati Önemli
Stratejisi'' uyarınca ilk bakışta; enerji, deniz, milliyetçilik
ve küresel vakaların aleyhte seyredebileceği vakalar görülecektir.
Buna karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk ziyaretini Azerbaycan
ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gerçekleştirmesi yeni bir
referans noktası belirlemeye yönelik girişimdir ve önemlidir.
Hazar Akdeniz dengesi, Türkiye'yi Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya
üçgeninin merkezine yerleştirebilme teşebbüsünden başka Bir
şey değildir.
Peki Türkiye'nin stratejik seçenekleri
neler olabilir?
-Türkiye mutlaka askeri alanlarda
deniz ve havacılık konularına eğilmelidir.
-Doğu Akdeniz coğrafyasında aynı
anda; Mısır, İsrail, Rusya, İtalya, ABD ile çatışılamaz.
Öyleyse asggari müştereklerde buluşulabilecek bir ittifak modeli
oluşturulmalıdır.
-Enerji çalışmaları enerji
bakanlığı ile sınırlanamayacak oranda istihbari ve askeri
temellidir. Bunun için mutlaka Milli Enerji Politikası
belirlenmelidir.
-Milli Güvenlik Kurulu bu süreçte
etkin kullanılmalı askeri ve siyasi bürokrasi işbirliği
pekiştirilmeli ve bu yönde bir mesaj verilmelidir.
Türkiye Kırmızı Kitap ve Milli
Askeri Stratejik Konsepti'ni acil olarak güncellemekle kalmamlı bu
yeni konsept her birim ve medya kuruluşu tarafından özel harp
taktiği olarak uyggulanmalıdır. Bunun için zamanında kapatılan
Toplumla İlişkiler Başkanlığı yeniden açılabilir. Dikkat
edilirse önerdiğimiz bu model iç kamuoyuna siyasi telkin yerine
uzun vadeli stratejik planların benimsetilmesini içereceğinden
asker sivil ilişkilerini güvensizliğe sevk edecek bir ortam
oluşmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder