7 Aralık 2018 Cuma

DOĞU AKDENİZ HAKİMİYETİNİN ÖNEMİ VE TÜRKİYE: AKDENİZ STRATEJİSİ OLAMAYAN BİR TÜRKİYE'NİN KARŞILAŞACAĞI KAOS SEÇENEKLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ


                                                                                                            Onur Dikmeci





Her önemli medeniyet Akdeniz coğrafyasında kurulmuştur. Tarih tekerrürden ibaret değildir ancak belirli bir istikamette ilerlediği için gelecekte olayların yorumlanmasında önemli bir veri kaynağını teşkil etmektedir. O halde Akdeniz'in geçmişteki öneminin günümüz ve gelecektede devam etmesi çok olasıdır. Zaten Doğu Akdeniz çevresinde enerji arama faaliyetleri ve buna İtalya, Yunanistan, Mısır, İngiltere, Türkiye, İsrail gibi ülkelerin müdahil olmaları coğrafyanın öneminin yanında stratejik zorunluluk olduğunuda göstermektedir. Özellikle Doğu Akdeniz coğrafyası enerji politikalarından ibaret bir tanımlada anılamaz. Çünkü Akdeniz ülkelerindeki istikrarsızlıklar tarihin soğuk savaş evresinde tasarlanan ancak uygulanamayan Akdeniz Birliği projesinide gündeme getirmiştir ve bu seçenek ilerleyen zaman diliminde daha çok anılacaktır. Türkiye'nin bölgede bulunması ve bölgenin kültürel havzası dahilinde olması zaten bu olaylara ilgi duymasının yanında stratejik seçenekleri uygulamasını zorunlu kılmaktadır. Ancak Türkiye, bu coğrafyada hakimiyetini kaybederse pekçok alanda istikrarsızlık yaşayabilecek ve mevcut konumunda doğan poatnsiyelini kullanamadığından ötürü önemli bir aktör olma vasfını yitirebilecektir. Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'de üstünlük iddiasını kaybetmesi durumunda hani olumsuzlukları yaşayabileceğini başlıklar halinde inceleyebiliriz.






Türkiye Enerji Üssü Olabilme Potansiyelini Yitirebilir Türkiye'nin konumu ve özellikle Neo Osmanlı projesinin uygulandığı dönemde işlenen tezlerden birisi de bir enerji üssü/HUB haline gelmesiydi. Gerçekten Hazar başta olmak üzere, Irak kürt petrolü ve Akdeniz bölgesinde bulunan doğalgaz Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılabilirse Rusya'nın alternatifi yaratılacağı gibi Türkiye'nin ikili konularda pazarlık payı yükselecekti. Fakat Neo Osmanlı projesinin çökmesi Doğu Akdeniz'de Rum, İsrail ve Mısır'ın doğlagaz arama çalışmaları ve mevcut doğalgazın Girit üzerinden İtalya ve Avrupa'ya dağıtılma projesi/EASTMED Türkiye'yi bypass etme projesi olarak uygulanmak istenmektedir. İsrail, Irak, Mersin, Güney Kıbrıs'ın koordineli hareket etmeleri, İpek Yolu projesinin deniz yolu güzergahının geçmediği Türkiye'yi bir de enerji/deniz kombininde zora sokacaktır.






Türkiye Küresel Olaylardaki Etkisini Yitirebilir Din tarım İmparatorlukları zamanında politik icranın yönü genellikle devletin istekleri doğrultusunda bu istekleride kimi zaman yönlendirebilen aristokrasi, seçkin zümre ya da halkın katkılarıyla ortaya koyulurdu. Özellikle Westfalyan sistemin oluşmasından sonra her topluluk bir ulus, her ulusa devlet, her devletin tek meşru otorite olması ve her devletin kesin sınırları bulunması gibi bir düzen oluşmuştu. Ancak endüstriyeleşme ve bilgi teknolojilerininde yaygınlaşması özellikle 1970'lerden itibaren daha az devlet kavramının gelişmesine yol açmıştır. 1978 Washington Mutabakatı'nın sağladığı ortam neo liberal politikaların İngiltere başta Avrupa, Abd, Kanada, Türkiye ve Çin gibi ülkelerde uygulanmasını kolaylaştıracaktır. Oldukça kapalı bir görüntü sergileyen Çin o tarihten itibaren Abd'ne gönderdiği yıllık ikibinden fazla öğrenciyle batı kapitalizmiyle tam uyumlu bir strateji izleyeceğinin işaretini vermiştir. Sovyetler Birliği'nin de dağılmasıyla dünya siyasi kutup tanımında değişikliğe gidilmekle beraber siyaset ve devlet yumuşak güç ile kamu diplomasisi kavramlarıyla anlamlı haline geldi. Bütüncül tek bir toplum yaratma konusundaki bazı finansal siyasal oligarkların telkinleri ve internetin sınır zaman mekan kavramını flulaştırması yumuşak gücü akıllı güce, kamu diplomasisini ise yeni kamu diplomasisi kavramına adeta evirdi böylece devletlerin meşrutiyetleri devam etmekle birlikte bireyler, teknoloji, medya, Uluslararası organizasyonlar ve sivil toplum devletlerin egemenliklerini paylaştıkları en önemli aktörler haline geldi. Devletler artık tebalarının rıza ve isteklerini değil başka ülkeler ve coğrafyalardaki insanlarında kimi zaman rızalarına başvurmak zorunda kalacaklardı. Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne üyeliği batı pazarını Çin mallarıyla doldururken, 2013'den itibaren Tek Kuşak Tek Yol projesi uygulamaya koyuldu. Projenin en önemli ve ilk hattı Pekin Londra ayağını oluşturacak olsada zamanla bütün ülkelerin entegre olacağı küresel bir sosyal ekonomik sistemin inşa edileceği bir evreye girildi. Projenin destekçileri ve muhalifleri, sınırların inceldiği, siyasetin kabuk değiştirdiği düzlemde eski siyasal sorunları gündeme getirme onarma stratejilerini uyguladıkları gibi yeni sorunlarında icat edilmesi kaçınılmaz oldu. Buna göre şimdilik 21 trilyon dolarlık projenin kara, demir ve deniz ağları ile desteklenmesi oldukça ciddi bir istekle uygulandığını göstermektedir. Tabiki bu denli büyük maliyetli yeni bir sistemin önemli noktalarında sorunların olması kaçınılmazdı fakat bu, küresel dünyada coğrafyanın ve siyasetin ne kadar bir bütün olduğuda düşünüldüğünde bir bölgedeki sorunun alında diğer bölgeyle bağlantılı olduğunu ya da tetikleyeceğini unutulmadığı sürece anlamlıydı. Buna göre yakın geçmişten itibaren Kuzey Kore Güney Kore gerilimi akabinde aynı masaya oturmaları, Japonya'nın sınırları dışında faaliyet göstermesi, Myanmar, Kaşgar ve Belucistan bölgelerindeki sorunlar, Abd donanmasının uzak denizlerde etkinliğinin artması, Çin'in Vietnam ve Filipinler ile olan ada adacık sorunları ile İran'da meydana gelen lokal nitelikli ayaklanmalar, Barzani referandumu, 15 Temmuz 2016 kalkışması, Mısır olayları, Suriye iç savaşı, Kudüs kararı, Kıbrıs konusundaki istekler bir bütündür. Hulasa Güney Çin denizinden itibaren yaşanan gelişmeler Akdeniz'den ve Doğu Akdeniz'den bağımsız düşünülemez. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de etkinliğini yitirmesi domino etkisiyle Süveyş, Kızıldeniz, Güney Çin boyunca zayıflamasına yol açacağından yeni proje İpek Yolu'nda kilit ülke konumunda bulunmasına rağmen potansiyelini ortaya koyamamasına yol açacaktır.


Türkiye Deniz Hava Uzay Ekolünün Tasfiye Edildiği Karacı Bir Devlet Haline Getirilebilinir Jeopolitik kavramın kuramsallaşmasınının yanında devletler tarafından uygulanmaya koyulması hakimiyet sahalarını değiştirdi. Bu kuramlar arasında gösterilen ve Alfred Thayer Mahan'ın kurguladığı Deniz Egemenliği denizlerden yalnızca askeri güç olarak yararlanılmaması ekonomik ve sosyal kavramlarında deniz odaklı olması gerektiğini izah eder. Bu stratejiyi sırasıyla uygulayan Britanya ve Abd dünya denizlerindeki egemenlikleri ile intikal ve ticaret liderliklerini de pekiştirmişler ve lider ülkeler haline gelmişlerdir. Denizcilik Türkiye içinde önemlidir çünkü jeopolitik olarak Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili olduğu gibi Kuzey Kıbrıs ve Hatay Doğu Akdeniz'de önemli bir hakimiyet alanına Türkiye lehine olanak tanımaktadır. Her ne kadar Prusya ekolüne dayalı karacı bir sistem benimsense de zamanla Deniz Harp Akademisi'nin kurulması, deniz müfredatının geliştirilmesi ve 1974'den sonra gerçekleştirilmek istenen sanayi atılımı önemli bir avantaj sağlamış fakat 1980'lerden itibaren Deniz Harp Okulu'nda Uluslararası İlişkiler bölümünün kaldırılması ve Donanma Vakfı'nın kapatılması elitist karacı ekolün güvenlik konsepti ve rotasına hakim olacağının işaretlerini vermiştir. Milli gemi ve denizaltı yapım aşamalarının illegal terör örgütlerinin operasyonları neticesinde akamete uğratılma teşebbüsleri son zamanlarda ileri savunma atılımı sayesinde aşılmaya başlanmıştır. Aslında lobilerin Türkiye nezdinde tasarladıkları model deniz hava ve uzay gücünden arındırılmış buna mukabil kara kuvvetleri oldukça öne çıkarılmasının yanında karargahının Ankara'dan taşınması ile oluşturulması muhtemel ortadoğu ordusu ie koordineli bir yapıya dönüştürülmesidir. Tek başına deniz gücü ve stratejisi de tek yönlü bir girişimdir ve Türkiye gibi önemli mevkide bulunan ülke için ulusal stratejiyi tek başına karşılamakta yetersizdir ancak çok yönlü güvenlik stratejisi içinde bulunması gereken faktörlerden biridir. Doğu Akdeniz hakimiyetinin kaybedilmesi kademeli olarak deniz hava uzay çizgisinden uzak karacı Türkiye'yi var edecektir.

Türkiye'de ki Milliyetçilik Lobiler Nezdinde Yeniden Kurgulanmak İçin Kullanılabilir Dünya'da yükselen milliyetçiliğin yansımasının yaşandığı ülkelerden biri Türkiye'dir. Türkiye'de siyaset ve sosyal zeminde yükselen milliyetçilik dışlayıcılık ve ırkçılıktan uzak, duygusal ve reaksiyoner bir kapsamı ihtiva etmektedir. Buna göre Türkiye'nin jeopolitik kaybı ya da Kuzey Kıbrıs gibi vatan parçasında milliyetçi tahayyülün istediği karşılığı bulamaması milliyetçiliğide zorlu bir sınav sürecine sokacaktır. Buna göre;

-Türk Milliyetçiliğindeki kırgınlığın etkisiyle Türkiye içinde dönebilir.
-Türk Milliyetçiliği daha da yükselebilir. Bunun karşısında diğer etnik gruplarda da milliyetçiliği yükseltmek isteyecek hakim grupların tezleri uyarınca kaos stratejisi uygulamaya koyılabilir.
-Türk Milliyetçiliği yeniden tanımlanmak durumunda kalabilir.


Türkiye'nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de hakimiyetini yitirebilmesi olasılığı şüphesiz burada bahsedilmeyen başka neticelerede yol açabilir. Seçeneklerin daha da çeşitlendirilmesi muhemeldir. Fakat Türkiye'nin ''Hayati Önemli Stratejisi'' uyarınca ilk bakışta; enerji, deniz, milliyetçilik ve küresel vakaların aleyhte seyredebileceği vakalar görülecektir. Buna karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk ziyaretini Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gerçekleştirmesi yeni bir referans noktası belirlemeye yönelik girişimdir ve önemlidir. Hazar Akdeniz dengesi, Türkiye'yi Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya üçgeninin merkezine yerleştirebilme teşebbüsünden başka Bir şey değildir.


Peki Türkiye'nin stratejik seçenekleri neler olabilir?

-Türkiye mutlaka askeri alanlarda deniz ve havacılık konularına eğilmelidir.
-Doğu Akdeniz coğrafyasında aynı anda; Mısır, İsrail, Rusya, İtalya, ABD ile çatışılamaz. Öyleyse asggari müştereklerde buluşulabilecek bir ittifak modeli oluşturulmalıdır.
-Enerji çalışmaları enerji bakanlığı ile sınırlanamayacak oranda istihbari ve askeri temellidir. Bunun için mutlaka Milli Enerji Politikası belirlenmelidir.
-Milli Güvenlik Kurulu bu süreçte etkin kullanılmalı askeri ve siyasi bürokrasi işbirliği pekiştirilmeli ve bu yönde bir mesaj verilmelidir.

Türkiye Kırmızı Kitap ve Milli Askeri Stratejik Konsepti'ni acil olarak güncellemekle kalmamlı bu yeni konsept her birim ve medya kuruluşu tarafından özel harp taktiği olarak uyggulanmalıdır. Bunun için zamanında kapatılan Toplumla İlişkiler Başkanlığı yeniden açılabilir. Dikkat edilirse önerdiğimiz bu model iç kamuoyuna siyasi telkin yerine uzun vadeli stratejik planların benimsetilmesini içereceğinden asker sivil ilişkilerini güvensizliğe sevk edecek bir ortam oluşmayacaktır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder