17 Ocak 2020 Cuma

ORTADOĞU'DA YENİ BİR REFERANS: TÜRKİYE - TEL AVİV'Cİ YAHUDİLERİN İTTİFAKI


Aydınlanma ve sanayi devrimiyle birlikte Avrupa Kıtası adeta dünyanın merkezi haline geldi ve sömürge yarışıyla birlikte bloklar arası ilişkinin çok sert ve geçirgenliğe geçit vermeyen yapısı bölgesel alanla sınırlı kalması gereken bir çatışmayı da dünya minvaline taşıdı. Bu süreçte topraklarının 140 katı kadar sömürge sahasına ulaşan İngiltere farklı coğrafyalarda istihbari faaliyetlerini artırdı ve artan enerji ihtiyacı için Ortadoğu olarak adlandırdığı bölgede etkin olması gerekiyordu. Ulus bilincinin tetiklenmesiyle birlikte ulusal hareketler hız kazandı ancak Ortadoğu coğrafyasını dizayn etmek yalnızca ulus stratejileri vasıtasıyla gerçekleştirilemezdi. Bu sebeple her daim sorun  aynı zamanda koruyucu ve diplomatik gözlemciyi de var edecekti. Böyle bir ortamda siyonozmin siyasi ideolojiye dönüştürülmesi makuldür. Aslında Yahudiler her daim savaş, göç ve tehlikeler altındaydı ve daha milattan önce 586'da kurtarıcı beklemeye başlamıştır. Yahudilerin ana vatan özlemi tarih boyunca değişik seviyelerde devam etti fakat ulus döneminde artık ana yurt aranmasına kadar gelindi. Bu süreçte, Arjantin, Makedonya, Irak, Uganda gibi seçeneklerde tartışıldı fakat İngiltere'nin de yönlendirmesiyle bugünki sınırlar üzerinde duruldu. Siyasi siyonizm klasik ulusçuluk çağında klasik enerji ve paylaşım metodlarının ortaya çıkardığı yapay bir akımdır. Bu ifade Yahudilerin ulus bilinci ya da yurt edinme gayretlerini küçümsemek için değil fakat ideolojilerin kolayca yönlendirilebileceği ya da kurgulanabileceğini vurgulamak için belirtilmiştir. Günümüzde özellikle Türkiye gibi ülkelerde siyonizmin dünyayı yönettiği ve her kaotik olayı etkilediği teorileri sıkça gündemde tutulmaktadır. Oysa Yahudiler ve siyonizm küresel planlar için hiçbir şey ifade etmemektedir. Klasik sömürge ve enerji çağında nasıl ki siyonizm ortaya çıkartıldıysa yeni sömürge ve yeni enerji çağında da siyonizm ve siyonizmden beslenen İsrail'in yaşaması mümkün olmayacaktır. Çünkü bu ülkeyi korumak için diğer devletlerin ve Yahudi bankerlerin çabaları çok daha farklı kaygılara yönelmiş olacaktır.

Bugün İsrail'de seküler-dinci, sosyalist-muhafazkâr, tek devletli çözümden taraf olanların ve iki devletli çözümü isteyenlerin çatışmaları ülke geneline yayılmıştır. MOSSAD eski Başkanı Tamir Pardo'da bu durumu çok iyi bildiğinden dolayı ''İsrail'in yıkılması dıştan değil içten olacaktır'' açıklamasında bulunmuştur. İsrail siyasi yapısının istikrarsızlığı ve İsrail'in üçüncü kez erken genel seçime gidecek olması İsrail'de Netenyahu döneminin kapanacağını göstermektedir. Çünkü siyonizmin bittiği ve iç-dış çatışmanın yükseleceği İsrail'in yeni ittifaklar geliştirmesi şarttır ve bu olasılığa en yakın devlet Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Netenyahu döneminde gerilen Türkiye-İsrail ilişkilerinin kısa süreçte düzelmesi mümkün olmadığından yeni dönemle uyumlu bir isim ve iktidarın İsrail'de yönetime geçmesi gerekmektedir.
Ancak bu yeni dönem için Türkiye'nin de bazı stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Tevrat'a göre Yahudilerin ilk başkentleri SHİLO'dur. Burada çadırdan tapınaklarını kuran Yahudiler ve peygamber Musa Tanrı ile yüz yüze görüşmüştür. Hulasa başkent o dönemin şartlarına göre neresi ise tapınakları da orada bulunmaktadır. İsrail'de Kudüs'e tepkili seküler, yeni Tevratçı kitle resmi Başkent Tel Aviv üzerine yoğunlaşırsa bu durum İsrail'in yıkılmasını değil tam tersine bölgedeki istihbarat çetelerinin argümanlarını boşa düşürecektir. Bunun için de Türkiye'nin Tel Aviv vurgusunu yapıp, Tel Aviv Yahudileri üzerine yoğunlaşması gerekmektedir. 

Dünya'da ülkelerdeki kentler arasındaki çekişmeler ve çatışmalar mevcuttur. Bu durumun ulus devletin pazarını koruma stratejisi ile ilgili bir yönü de bulunmaktadır.

Rusya'da; Moskova-Petersburg
Almanya'da; Bavyera-Berlin
Britanya'da; London City-Diğerleri
Türkiye'de; İstanbul-Ankara
Çin'de; Pekin-Şanghay
ABD'de; Washington-New York ve
İsrail'de ise; Tel Aviv-Kudüs.

Tel Aviv'ci İsrail ile Türkiye'nin zihinsel paktına yönetimleri seküler kulvarda değişecek olan Arabistan, Lübnan, Ürdün ile de entegre olacaktır.

Ürdün üzerine durulmayan bir ülkedir ancak bizim tanımımıza göre ''Eğreti Damattır'' 1948 Arap-İsrail savaşlarından sonra Doğu Kudüs, Ürdin'e devredildi ve bu ülke bu bölgeye neredeyse hiç yatırım yapmadı. Bu süreçte Amman'ın yıldızı parladı. 1967 yılında ise Doğu Kudüs yeniden İsrail'e devredildi.
İsrail denkleminde Ürdün'ün de bulunması siyasi tarihle örtüşmektedir.

Türkiye - Tel Aviv hattı bölgede yeni bir referansın diğer adı olacaktır.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder