19 Temmuz 2020 Pazar

TARİH GÜVENLİK KUVVETLERİ KOMUTANLIĞIMIZA YENİ BİR SORUMLULUK VERİRSE ?








İngiltere’nin diplomatik oyunlarla el koyduğu Kıbrıs, 1950’lere kadar Türkiye’nin gündeminde yer bulmadı. Öyle ki o dönemde birbirlerini ardına Dışişleri Bakanlıkları yapan Fuad Köprülü ve Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs ile ilgili konular gündeme getirilmeye çalışıldıkça bu işin ikili anlaşmalarla hallolduğu mealinde açıklamalarda bulundular. ENOSİS’in yükselmesine paralel olarak Amerikan Özel Harbi gereği 1955’ten itibaren Kıbrıs Türkiye’nin de ilgilendiği konu başlıkları arasında yer aldı. Çünkü bir tarafta kontrolsüz yükselen Yunan Milliyetçiliğinin dengelenmesi gerekmiştir. Ancak her ne kadar Kıbrıs konusundaki Türk hassasiyeti dış lobilerin kaşımasıyla nüksetmişse de zaman içerisinde mantıklı tarihi ve güncel dramların göz önünde bulundurulmasıyla stratejik bir seçenek olarak belirecektir. Bu bağlamda coğrafyada yaşayan Türklerin katliamlara tabi tutulması Türkiye’yi son derece rahatsız etmiş ve 1963’den itibaren Ada’ya müdahale kararı gündeme getirilmiştir. Bu karar Milli Güvenlik Kurulunda olumlu karşılansa bile dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından askeri yetersizlik nedeniyle mani olunmuştur. Fakat yine de Türkiye zorlayıcı diplomasinin tüm imkânlarını kullanmış, kısmi bombardıman ve Türk jetlerinin alçak uçuşları yanı sıra uluslararası mekanizmaları devreye sokacak adımlar atmak istemiştir. On sene kadar bu yönde adımlarla geçen süreç sonunda ise 1974’yılında Kıbrıs’a müdahale edilmiş ve bölgede 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti resmi olarak kurulmuştur. O günden beri ise Kuzey Kıbrıs dünyada tanınmamaktadır. Her ne kadar çeşitli modeller ortaya atılsa bile bu durumun uzun müddet boyunca bu şekilde devam edeceği düşünülebilir.
Türkiye’nin karacı ağırlıklı güvenlik ve strateji ekolü bir süredir Mavi Vatan doktrini ile Doğu Akdeniz ve Akdeniz’in de hedef belirlendiği yeni bir güvenlik perspektifini gündeme getirmiştir. Bu yalnızca deniz ve enerji jeopolitiğiyle açıklanamaz burada yeni ittifaklar oluşmakta ve yeni bloklar üzerinden diğer alanlara da sirayet edecek çekişme ve bölüşmenin yolu oluşturulmaktadır. Türkiye’nin, Libya’da askeri güçleriyle de bulunması doktrini stratejik ve uzun vadeli olarak uygulamak istediğini ilan etmektedir. Bu yönde girişimler yaşanırken Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Türkiye’yi sınır güvenliğini temin etmeye yönelik Suriye’ye dönük operasyonları sebebiyle eleştirmesi hatta kan dökücü ve bozguncu olarak nitelemesi ve bölgesel barışın önündeki engel olarak ifade edilmesi şimdiye kadar Türkiye’ye bir Türk Devlet Başkanı tarafından yöneltilmiş en büyük eleştiri ve hakarettir. Akıncı dili ve siyasetinin Kuzey Kıbrıs’ta yükselmesi ve alıcı bulması, gençlerin Türkiye’ye muhalif tutumları ile birleşince Türkiye’nin gerçekleştirmek istediği politika daha da zora girecektir. Çünkü ne zaman bir adım atılsa diğer ülkeler ve lobiler tarafından ‘’Önce kendi devletinize bakın, bizim dediğiniz Kuzey Kıbrıs’ın Devlet Başkanı bile sizi kan dökücü ve çözümsüzlük önündeki yegane faktör olarak görüyor’’ biçiminde gündeme taşınacaktır. Akıncı ve taraftarlarının bu gibi çıkışları ile Kuzey Kıbrıs toplumunun Türkiye siyaseti ve stratejisinden kopması hangi grupları ve ülkeleri sevindirir?
Türkiye’nin asker ve sivil kurmay kadrosunun büyük emeklerle hazırladıkları ve uğrunda silahlı kuvvetlerimizin canlarını feda ettikleri Akdeniz politikamız Mustafa Akıncı ve birkaç şımarık Kuzey Kıbrıs siyasisi ve vatandaşlarının fevri ve lüzumsuz çıkışlarına terk edilemez. Herşeyden evvel bu bir ulusal stratejidir bundan dolayı ise uzun vadelidir. Devletin milleti ile birbirlerine güven içerisinde destekledikleri stratejinin tehlikeye atılmaması herşeyin üzerinde bir anlamı ifade eder. Bu bağlamda şu soruyu sormak artık elzem hatta Akdeniz Politikasının ana ilkesi haline gelmiştir: Tarih Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığımıza Yeni Bir Sorumluluk Verirse bunun neticesi nereye varabilir? Türkiye’nin planı ve onayı dahilinde başlatılacak bir girişimle Mustafa Akıncı görevden uzaklaştırılsa ve Kuzey Kıbrıs parlamentosu bir süreliğine askıya alınsa bu durum ne gibi bir kaotik sonucu doğurur? Ön planda askerlerin bulunduğu bir girişim ilk etapta darbe olarak nitelense bile Türk Milletinin bütününe yakını tarafından destekleneceği için bu fiil darbe değil Milletin ihtilâli olarak adlandırılacaktır. Kuzey Kıbrıs ise zaten uluslararası arenada tanınmadığı için hiçbir ülke bu ülkeye ambargo uygulayamayacaktır. Doğu Akdeniz sonrasında Akdeniz stratejisinin odak noktasında Kuzey Kıbrıs bulunmaktadır ve Kuzey Kıbrıslı bazı siyasilerin ve toplulukların uluslararası lobilerle dirsek temasları bu ülkeyi kendi haline bırakarak olgunlaşmasını takip etmeye yönelik girişimi ortadan kaldırmıştır. Türkiye’nin telkin, yönlendirme hatta diyalog çabası bile artık görmezden gelindiğine göre Güvenlik Kuvvetlerimizin kansız ya da kanlı müdahalesine giden yol kendiliğinden açılmış bulunmaktadır. Bu dakikadan sonra bölgedeki oyun kurucu Türkiye’nin talimatıyla harekete geçmesi muhtemel Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın önünde durmak yerine bu çaba milli bir atılım telakki edilmeli ve bu yönde Kıbrıs halkı tarafından muamele görmelidir. Akdeniz’de ki kalıcı barış ancak bu biçimde sağlanabilecektir.




ONUR DİKMECİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder